Kategoriler
DİN

Hz. Muhammed’in Kısaca Hayatı(İlkokul İçin)

Hz.Muhammed’in hayatı kısaca ödev olarak arayan ilkokul 4.sınıf öğrencileri için Peygamberimizin hayatını sizler için derledik. İlkokul 4.sınıflara özel kısaca özet halinde Hz. Muhammed’in hayatı…

Hz. Muhammed’in Kısaca Hayatı ÖZET

Hz. Muhammed (s.a.v.) 571 yılında Mekke´de doğdu. Doğmadan önce babası Abdullah´ı daha sonra da 6 yaşındayken annesi Âmine´yi kaybettiği için dedesi Abdulmuttalib´in yanında büyüdü. Küçük yaşlardan itibaren ticarete atıldı. Peygamber olmadan önce Mekke´de yaşayan ve puta tapan insanlara karşı çıktı ve güzel ahlakı, dürüstlüğü, adâleti ile tanınarak “el-Emîn: En emniyetli kişi” sıfatını aldı.

25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Hatice´den Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma adında 6 çocuğu oldu. Kasım ve Abdullah küçük yaştayken vefat etti. 

610 senesinde Ramazan ayının 17. günü Hira Mağrası´da vahiy meleği Cebrail (a.s.) geldi ve ona ilk vahiy oku emrini verdi. Böylece Hz. Muhammed‘e (s.a.v.) 40 yaşında peygamberlik verilmiş oldu.

622 senesinde Mekke´den Medine´ye hicret etti. 

624 yılında müşriklerle yapılan ilk savaş olan Bedir Savaşı´nı yönetti ve kazandı.

625 yılında yapılan Uhud Savaşı´na katıldı. 627 yılında Hendek Savaşı´nda müşrikleri tekrar yendi.

628 yılında Mekkeli Müşriklerle Hudeybiye Anlaşması imzalandı.

630 yılında Mekke´nin fethi gerçekleşti. Mekke´nin fethinden sonra Arap yarımadası hızlı bir şekilde Müslümanların kontrolü altına girdi. Müslümanlar ve putperest Arap kabileleri arasında 630 yılında gerçekleşen Huneyn Savaşı´nı Müslümanlar kazandı.

Hz. Muhammed (s.a.v.) son kez Müslümanlarla beraber 632 yılında hacca gitti ve buna Veda Haccı adı verildi. Veda Haccı´nda 100 bin Müslümana veda niteliğinde konuşan Hz. Muhammed (s.a.v.) 632 yılında Medine´de vefat etti. Kabri Medine´de Ravza-ı Mutahhara´da bulunmaktadır.

Kategoriler
BİYOGRAFİ

Mimar Sinan’ın Kısaca Hayatı ve Eserleri

Osmanlı döneminde yaşamış en önemli şahsiyetlerden ve dönemim en önemli mimarı Sinan eserleri ile günümüzde hala adından söz ettiriyor. Peki Mimar Sinan kimdir, eserleri nelerdir? e-okulmeb.com sitesi olarak Mimar Sinan’ın biyografisinin özetini sizler için hazırladık…

mimar sinan kimdir

Konu Başlıkları:
Mimar Sinan Kimdir?
Mimar Sinan’ın Eserleri

Mimar Sinan’ın Hayatı

Mimar Sinan Osmanlı Devleti baş mimarıdır. 29 Mayıs 1489 yılında Kayseri Ağırnas köyünde doğan Sinan Yavuz Sultan Selim döneminde devşirilmiştir. Aslen rum yada ermenidir. Kaynak: Wikipedia

Mimar Sinan Yavuz Sultan Selim devşirme olarak İstanbul’a getirilmiş ve yeniçeri ocağına alınmış daha sonra Mimar olarak seferlere katılmıştır. Yavuz Selim dönemi sonrasında Kanuni Sultan Süleyman zamanında yine seferlere katılan Sinan gösterdiği başarılar nedeni ile yeniçeri ocağından Acemi Oğlanlar Yayabaşılığına (Bölük Komutanı) olarak terfi etmiştir. Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki seferlerde gösterdiği gayretler, savaş alanlarında yaptığı eserler nedeni ile 49 yaşında yeniçerilikten Başmimarlık rütbesine yükseldi.

Mimar Sinan, Yavuz Sultan Selim ile başladığı görevine Kanuni Sultan Süleyman ile devam etmiş ve II.Selim ve III. Murat döneminde de devam etmiştir. 49 yıl Başmimar olarak görev yapan Mimar Sinan 1588 yılında İstanbul’da 99 yaşında vefat etmiştir. Mezarı Selimiye Camii yanındaki türbededir.

Mimar Sinan’ın Eserleri

Mimar Sinan’ın eserleri denilince akla ilk gelen yer elbette Selimiye Cami gelmektedir. Ustalık eseri olarak adlandırdığı Selimiye Camisi Dünya Kültür Mirası listesine girmiştir. Çııraklık eseri olarak Şehzade Cami, Kalfalık Eseri olarak Süleymaniye Cami ve ustalık eseri olarak da Selimiye Cami en önemli eserlerindendir.

Selimiye Camii-Edirne
selimiye cami

Selimiye Camii, Mimar Sinan’ın en önemli eseridir. Edirne’de bulunan bu eser’i 86 yaşında yapmıştır. Ustalık Eseridir…

Süleymaniye Camii-İstanbul

suleymaniye cami

Süleymaniye Camii, 1551-1557 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman adına yapılmıştır. Kalfalık eseridir.

Şehzade Camii-İstanbul

şehzade camii

Kanuni Sultan Süleyman’ın ölen oğlu Şehzade Mehmet adına yaptırılmıştır. Çıraklık Eseridir.

Mimar Sinan, 81 camii, 51 mescit, 55 medrese, 26 darül-kurra, 17 türbe, 17 imarethane, 3 darüşşifa (hastane), 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 375 eser yapmıştır.

Bu yazımızda önemli isimlerden Mimar Sinan’ın biyografisini özetledik. Eserleri ve hayatı ile ilgili kısaca bilgi verdik. Sizler de merak ettiğiniz konuları yorum bölümünden yazabilirsiniz.. Ödevlerinizi ve araştırmalarınızı bizlere iletebilirsiniz…

Kategoriler
BİYOGRAFİ

Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı ve Eserleri Kısaca

İstiklal Marşımız denince akla ilk gelen isim elbette Mehmet Akif Ersoy. Milli marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’u daha yakından tanımanız için onun kısaca hayatını derledik. İşte İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’un kısaca hayatı, eserleri ve biyografisi…

mehmet akif ersoy kimdir

Konu Başlıkları:
Mehmet Akif Ersoy Kimdir?
Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı?
Mehmet Akif Ersoy’un Eserleri

Mehmet Akif Ersoy Kimdir?

Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşımızın yazarıdır. Türk şair, veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, Kur’an mütercimi ve siyasetçidir.

Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı?

Mehmet Akif Ersoy, 20 Aralık 1873 yılında İstanbul’un Fatih ilçesinde dünyaya gelmiştir. Mehmet Akif’in annesi Emine Şerif Hanım; babası ise Fatih Camii medrese hocalarından İpekli Mehmet Tahir Efendi’dir. Mehmet Akif ilk olarak Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebi’ne gitti. Bu dönemde babasından Arapça öğrenmeye başladı. Ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başladı (1892). Arapçanın ardından Farsça dersleri almaya başladı. Ortaöğreniminde Fransızcayı da öğrenen Mehmet Akif dil konusunda kendisini geliştirdi. Rüştiyenin ardından Mülkiye İdadisine gitti fakat babasının ölümü üzerine okulu bırakmak zorunda kaldı. Meslek edinmek için Ziraat ve Baytar Mektebi’ne kaydolan Mehmet Akif baytarlık bölümünü birincilikle bitirdi. Okulu bitirir bitirme Ziraat Bakanlığında memur olarak göreve başladı.Memuriyete başladıktan kısa bir süre sonra Tophane-i Âmire veznedârı Mehmet Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi. Bu evlilikten dört çocuğu oldu. Bu dönemde şiire olan ilgisi nedeni ile Servet-i Fünun dergisinde şiirler ve yazılar yayınlamaya başladı. Memuriyeti sırasında Türkçe dersleri de verdi. II. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye oldu. Bu dönemde öğretmenliğe devam eden Akif, Sırat-ı Müstakim dergisini çıkardı. Aynı dönemde camilerde vaaz da veren Akif İslam Birliği görüşünü benimsedi ve yaymaya çalıştı. Balkan Savaşları ve Çanakakkale Savaşları sırasında Osömanlı’ya karşı savaşan Müslümanları bilgilendirmek için karşı propaganda görevlerinde bulundu. 1920 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın da isteği ile Burdur’dan Milletvekili seçildi. 1921 yılında İstiklal Marşı’nı yazdı. Sağlık sorunları yaşana Mehmet Akif 1922 yılında milletvekilliğinden istifa etmiştir. Mehmet Akif Siroz hastalığı nedeni ile 1936 yılında İstanbul’da hayatını kaybetmiştir.

Mehmet Akif Ersoy’un Eserleri?

Mehmet Akif Ersoy’un en büyük eseri elbette İstiklal Marşı’dır. Bu şiirin dışında en meşhur şiiri Çanakkale Şehitlerine şiiridir. Mehmet Akif Ersoy’un kitaplarına baktığımızda,

Safahat Kitabı (1911)
Süleymaniye Kürsüsünde Kitabı (1912)
Hakkın Sesleri Kitabı (1913)
Fatih Kürsüsünde Kitabı(1914)
Hatıralar Kitabı (1917)
Asım Kitabı (1924)
Gölgeler Kitabı(1933)
Safahat Kitabı (1943)

8 kitabı bulunmaktadır.

Mehmet Akif Ersoy’un Şiirleri

Mehmet Akiy Ersoy Çanakkale Şehitlerine Şiiri

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- “bu: bir Avrupalı!”
Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre. 581
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlâhî o metîn istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi.
Âsım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

***

Mehmet Akif Ersoy Zulmü Alkışlayamam Şiiri

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! …
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…
İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?

***

Mehmet Akif Ersoy Bir Gece Şiiri

Ondört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî’î:
Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, ma’mure-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin
Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi.

Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma’sum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, Şer’-i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem’iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o ma’sûma bütün bir beşeriyyet…
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.