Kategoriler
BİYOGRAFİ

Cahit Arf Kimdir Kısaca Biyografisi

Cahit Arf kimdir, hakkında kısaca bilgi, Cahit Arf kısaca biyografisi…

Öğrencilerimizin ödevlerine kolaylık sağlaması amacı ile bu yazımızda Cahit Arf’in biyografisini derledik. İşte Cahit Arf hakkında merak edilenler…

Bu yazımızda kısaca cahit arf kimdir, cahit arf eserleri, cahit arf buluşları yani kısaca Cahir Arf hayatını aktaracağız…

Cahit Arf Biyografisi

Cahit Arf 11 Ekim 1910 tarihinde Selanik doğmuş Matematikçi bilim adamıdır. TÜBİTAK Bilim Kolu eski başkanıdır.

Cahit Arf, ilkokulu o yıllarda sultani adı verilen liselerin ilk kısmında okumuş daha sonra ise ailesi tarafından Paris’teki St. Louis Lisesi’nde okuması için Fransa’ya gönderilmiştir. Fransa’da lise eğitimi sonrasında Ecole Normale Superieure’de yükseköğretimi tamamlayıp Galatasaray Lisesi’nde matematik öğretmenliğine başlamıştır. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde doçent adayı olarak çalıştı ve 1938 yılında Göttingen Üniversitesi’nde doktorasını bitirmiştir.

doktorasını bitirdikten sonra Türkiye’ye döndü ve İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde profesör ve ordinaryüs profesörlüğe yükseldi. Daha sonra Robert Koleji’nde matematik dersleri vermeye başladı. 1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ilk bilim kurulu başkanı oldu.

Cahir Arf Çalışmaları

Cahit Arf eserleri nelerdir, Matematiğe neler kazandırmıştır…
Hasse-Arf Teoremi Nedir?

CEBİR denilince ilk akla gelen isim Cahit ARF olmuştur. Cahit Arf, cebir konusundaki çalışmalarıyla dünyaca ün kazanmıştır. Sentetik geometri problemlerinin cetvel ve pergel yardımıyla çözülebilirliği konusunda yaptığı çalışmalar, cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırılmasında ortaya çıkan değişmezlere ilişkin Arf değişmezi ve Arf halkaları gibi literatürde adıyla anılan çalışmaların yanı sıra “Hasse-Arf Teoremi” adı ile anılan teoremi matematik bilimine kazandırmıştı

Cahit Arf Sözleri

  • Matematik de resim, müzik ve heykel gibi bir sanattır
  • Ben matematiğe hayatımı adadım, karşılığında bana hayatımı geri verdi.
  • Gerçekten evrenin sırrını arıyorsanız, benim yaptığım gibi sayılara gelin
  • İki kere iki nasıl dörtse, bende o kadar akılcıyımdır.

Cahit Arf 10 TL Üzerinde…

Cahit Arf portresi 10 TL üzerinde yer almaktadır.

Cahit Arf 26 Aralık 1997 tarihinde İstanbulda yaşamını yitirmiştir.

Cahit Arf kimdir, Cahit Arf detaylı biyografisine ulaşmak için

Kategoriler
BİYOGRAFİ

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk Kimdir?

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk oldu. 2018 yeni kabinesinde yeni Milli Eğitim Bakanı da belli oldu. Peki Milli Eğitim yeni Bakanı Ziya Selçuk Kim, nereli, nereden mezun? İşte detaylar…

Ziya Selçuk Kimdir?

Ziya Selçuk, 1 Mayıs 1961 yılında Ankara’da doğdu. Ziya Selçuk, 20 yıl Gazi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptıktan sonra Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı yapmıştır. TED Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkan Yardımcısı olan Ziya Selçuk, Özel Maya Okulları’nın kurucusudur.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, evli ve üç çocuk babasıdır.

Ziya Selçuk Eserleri

· İnsan İlişkilerinde Kendini Açma. Vadi Yayıncılık, Ankara, 1995.

· Gelişim ve Öğrenme. Nobel yayıncılık. Ankara, 1998

· Okul Deneyimi ve Uygulama. Nobel Yayıncılık. Ankara: 1998

· Dikkat Eksikliği ve Hiperaktif Çocuklar. Pegem, Ankara 2000

· Sınıf İçi Rehberlik Uygulamaları. Pegem. Ankara. 2000.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk hakkında düşüncelerinizi yorum bölümünden yazabilirsiniz…

Kategoriler
BİYOGRAFİ

Pisagor’un Hayatı Kısaca, Matematiğe Katkıları

Pisagor kimdir, Pisagor neyi bulmuştur, Pisagor’un hayatı kısaca, Pisagorun matetatiğe katkıları neler olmuştur? ödevleri ile ilgili detaylı bilgiye bu yazımızdan ulaşabilirsiniz. İşte Pisagor’un hayatı ile ilgili yazımız…

Konu Başlıkları:
Pisagor Kimdir?
Pisagor’un Hayatı
Pisagor’un Bilim ve Sanata Katkıları
Pisagor Teoremi Nedir?

Pisagor Kimdir?

Matematikte pisagor teoremini bulan İyonyalı filozof, matematikçidir. Pisagor sayıların babası olarak bilinir.

Pisagor’un Hayatı Kısaca

Pisagor, Yunanistan’daki Sisam Adası’nda doğmuştur. Yüzük taşı yapımcısı Mnesarkhos’un oğludur. İlk eğitimini doğduğu adada almış, daha sonraları ticaret için babasıyla farklı şehirlere gitmiştir. Tales’in öğrencisi olan Pisagor, Tales’in isteği ile dönemin matematikteki öncü ülkesi Mısır’a gitmiş ve Antiphon’un “Erdemde Sivrilenler Üzerine” adlı eserine göre orada Mısır dilini öğrenmiştir.

Döndüğünde Sisam Adası’nın tiran Polykrates’in baskısı altında olduğunu görünce İtalya’nın güneyindeki bir Yunan kenti olan Crotone’ye gitmiştir. Burada efsanevî şarkıcı Orpheus’un kurduğu Orfeusçuluk etkisine kalarak gizli bir dinsel topluluk kurmuştur. Kurduğu bu topluluk ile Pisagor, aynı zamanda siyasî bir rol de üstlenmiştir.

Kendilerini matematikçiler (mathematikhoi) olarak adlandıran bu topluluktakiler; kişisel hiçbir şeye sahip olmadan okulda yaşıyor ve Ruh Göçü öğretisi ile et yemiyorlardı. Bu matematikçiler topluluğuna dinleyiciler (akousmatikhoi) olarak adlandırılan öğrencileri de katılıyor, fakat onların et yememe gibi zorunlulukları olmuyordu.

Pisagor’un en büyük başarısı müziğin 1, 2, 3, 4 sayılarının orantılı aralıklarına dayandığını keşfetmesidir. Pisagor evrenin bu sayıların toplamı olan 10 sayısına (1+2+3+4=10) dayandığını söylemiştir.

Onun ardından Hippasos irrasyonel sayıları keşfetmiştir, fakat Pisagor için bu düşünülemez bir şeydi ve bu konu yüzünden Hippasos’un öldürüldüğü söylenir.

Ayrıca kare keşfetmişlerdir. Örneğin 9 bir kare sayıdır: 3*3=9 , yine 4 bir kare sayıdır: 2*2=4

Dünyanın yuvarlak olduğunu, her gezegenin bir ekseni olduğunu ve gezegenlerin bir merkezi noktada döndüklerini söyleyen ilk kişilerden biriydi. Bu noktayı önce dünya olarak belirlese de sonradan bu düşünceden vazgeçip gezegenlerin merkezi bir ateş etrafında döndüğünü söylemiştir. Ama bu ateşi asla Güneş olarak tanımlamamıştır. Ayrıca Ay’ın başka bir gezegen olduğuna inanmış ve ona Karşı-Dünya demiştir.

Pisagor’un bilim ve sanata katkıları

Matematik ve astronomiye katkıları olmuştur.
Ürettiği bağıntıya Pisagor bağıntısı adını vermiştir.
Pisagor, teoremi ile irrasyonel sayıları buldu.
Müziğin matematiksel oranlara indirgenebileceğini ortaya koymuş ve diatonik skalayı keşfetmiştir.
Günümüzde bazı bilim adamlarının çok sıcak baktığı “kürelerin müziği” adıyla bilinen “kürelerin armonisi” önermesini ortaya atmıştır.
Müzikle tedavi çalışmalarıyla tıbba katkıda bulunmuştur.
Bir iddiaya göre, Dünya’nın yuvarlak olduğunu ve ikili bir hareket içinde olduğunu biliyordu ve bunları yalnızca inisiyelerine açıklamıştı ki, bu açıklamaları, ezoterik doktrin yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılarak bu bilgilerin kabulünde rol oynamıştır.
(3,4,5) ve (5,12,13) özel üçgenlerini bulmuştur
Çarpım tablosunu ilk olarak o kullandı.
İçine konulan içeceği adeletli dağıtılmasını sağlayan bir tür kupayı okulunda kullandı

Pisagor Teoremi Nedir?

Pisagor’un bulduğu pisagor teoremine göre, bir dik açılı üçgende dik kenarların her birinin uzunluklarının karelerinin toplamları, hipotenüsün uzunluğunun karesine eşittir. Bu teoremin matematik formülle ifadesi şöyledir: c² = a²+ b²

Pisagor’un hayatı kısaca, pisagor kimdir, pisagor biyografisi kısaca, pisagorun eserleri kısaca, pisagor hakkında kısaca bilgi, Pisagor hakkında merak edilen bilgileri sizlere kısaca bu yazımızda aktarmaya çalıştık, matematik alanında büyük başarıla imza atmış olan filozof pisogor hakkında merak ettiğiniz soruları yorum bölümünden yazabilirsiniz.

Kategoriler
BİYOGRAFİ

Aşık Veysel’in Kısaca Hayatı ve Eserleri

Anadolunun yetiştirdiği halk ozanlarından Aşık Veysel’in hayatını kısaca sizlere derledik. Aşık Veysel kimdir, Aşık Veysel nereli, Aşık Veysel’in eserleri nelerdir kısaca bu yazımızda sizlere değineceğiz. İşte Aşık Veysel’in kısaca hayatı ve eserleri…

Aşık Veysel’in Kısaca Hayatı

Tam adıyla Aşık Veysel Şatıroğlu, Sivas’ın Şarkışla ilçesinde Sivrialan köyünde  1894 yılında doğmuştur. Sivasta yaşaşan çiftçi bir ailenin çocuğu olan Aşık Veysel 7 yaşında iken çiçek hastalığı geçirdi ve hastalık nedeni ile gözlerini kaybeder. Görme yetisini kaybeden Aşık Veysel çok zor bir çocukluk geçirir. Fakat buna rağmen yılmayan Aşık Veysel babasından öğrendiği halk ozanlarının şiirlerini ezberler. Babası Aşık Veysel’e saz alır ve Çamşıhlı Ali Ağa’dan saz çalmayı öğrenir. Aşık Veysel’in en iyi dostu dert ortağı sazı olur.

Aşık Veysel, 25 yaşında iken Esma isimli bir kızla evlenir fakat evlilikleri uzun sürmez Aşık Veysel’i 1 yaşındaki kızı ile bırakıp gider. Aşık Veysel daha sonra yine evlenmiştir ve 7 çocuğu olmuştur.

Aşık Veysel’in eserleri şair Ahmet Kutsi Tacer sayesinde tanınmaya başladı. Aşık Veysel’in bu çalışmaları nedeni ile TBMM tarafından, “Ana dilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü” özel bir kanun çıkartıldı ve Aşık Veysel maaşa bağlandı. Bir dönem Köy Enstitülerinde öğretmenlikte yapan Aşık Veysel 21 Mart 1973 yılında hayatını kaybetti…

Aşık Veysel’in Eserleri

Deyişler (1944),
Sazımdan Sesler (1950),
Dostlar Beni Hatırlasın (1970)
Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984)

İşte Aşık Veysel’in en bilindik şiirleri…

Aşık Veysel Tüm Şiirleri için TIKLA>

DOSTLAR BENİ HATIRLASIN

Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın

Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın

Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş kim gülecek
Murat yalan, ölüm gerçek
Dostlar beni hatırlasın

Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece

Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

Uykuda dahi yürüyorum
Kalmaya sebeb arıyorum
Gidenleri hep görüyorum
Gidiyorum gündüz gece

Kırkdokuz yıl bu yollarda
Ovada dağda çöllerde
Düşmüşüm gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece

Şaşar Veysel işbu hale
Gah ağlaya gahi güle
Erişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece

BENİM SADIK YÂRİM KARA TOPRAKTIR

Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır

Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sadık yârim kara topraktır

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sadık yârim kara topraktır

Ademden bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyva yetirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sadık yârim kara topraktır

Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttim tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yârim kara topraktır

İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yârim kara topraktır

Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sadık yârim kara topraktır

Dileğin var ise Allah’tan
Almak için uzak gitme topraktan
Comertlik toprağa verilmiş Hak’tan
Benim sadık yârim kara topraktır

Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul Allaha
Hak’kın hazinesi gizli toprakta
Benim sadık yârim kara topraktır

Bütün kusurlarım toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarım düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sadık yârim kara topraktır

Herkim olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel’i bağrına basar
Benim sadık yârim kara topraktır

Halk Ozanı Aşık Veysel’in kısaca hayatı ve eserleri ile ilgili düşüncelerinizi yorum bölümünden yazabilirsiniz… Aşık Veysel kimdir, aşık veysel biyografi kısa…

Kategoriler
BİYOGRAFİ

Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı ve Eserleri Kısaca

İstiklal Marşımız denince akla ilk gelen isim elbette Mehmet Akif Ersoy. Milli marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’u daha yakından tanımanız için onun kısaca hayatını derledik. İşte İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’un kısaca hayatı, eserleri ve biyografisi…

mehmet akif ersoy kimdir

Konu Başlıkları:
Mehmet Akif Ersoy Kimdir?
Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı?
Mehmet Akif Ersoy’un Eserleri

Mehmet Akif Ersoy Kimdir?

Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşımızın yazarıdır. Türk şair, veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, Kur’an mütercimi ve siyasetçidir.

Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı?

Mehmet Akif Ersoy, 20 Aralık 1873 yılında İstanbul’un Fatih ilçesinde dünyaya gelmiştir. Mehmet Akif’in annesi Emine Şerif Hanım; babası ise Fatih Camii medrese hocalarından İpekli Mehmet Tahir Efendi’dir. Mehmet Akif ilk olarak Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebi’ne gitti. Bu dönemde babasından Arapça öğrenmeye başladı. Ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başladı (1892). Arapçanın ardından Farsça dersleri almaya başladı. Ortaöğreniminde Fransızcayı da öğrenen Mehmet Akif dil konusunda kendisini geliştirdi. Rüştiyenin ardından Mülkiye İdadisine gitti fakat babasının ölümü üzerine okulu bırakmak zorunda kaldı. Meslek edinmek için Ziraat ve Baytar Mektebi’ne kaydolan Mehmet Akif baytarlık bölümünü birincilikle bitirdi. Okulu bitirir bitirme Ziraat Bakanlığında memur olarak göreve başladı.Memuriyete başladıktan kısa bir süre sonra Tophane-i Âmire veznedârı Mehmet Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi. Bu evlilikten dört çocuğu oldu. Bu dönemde şiire olan ilgisi nedeni ile Servet-i Fünun dergisinde şiirler ve yazılar yayınlamaya başladı. Memuriyeti sırasında Türkçe dersleri de verdi. II. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye oldu. Bu dönemde öğretmenliğe devam eden Akif, Sırat-ı Müstakim dergisini çıkardı. Aynı dönemde camilerde vaaz da veren Akif İslam Birliği görüşünü benimsedi ve yaymaya çalıştı. Balkan Savaşları ve Çanakakkale Savaşları sırasında Osömanlı’ya karşı savaşan Müslümanları bilgilendirmek için karşı propaganda görevlerinde bulundu. 1920 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın da isteği ile Burdur’dan Milletvekili seçildi. 1921 yılında İstiklal Marşı’nı yazdı. Sağlık sorunları yaşana Mehmet Akif 1922 yılında milletvekilliğinden istifa etmiştir. Mehmet Akif Siroz hastalığı nedeni ile 1936 yılında İstanbul’da hayatını kaybetmiştir.

Mehmet Akif Ersoy’un Eserleri?

Mehmet Akif Ersoy’un en büyük eseri elbette İstiklal Marşı’dır. Bu şiirin dışında en meşhur şiiri Çanakkale Şehitlerine şiiridir. Mehmet Akif Ersoy’un kitaplarına baktığımızda,

Safahat Kitabı (1911)
Süleymaniye Kürsüsünde Kitabı (1912)
Hakkın Sesleri Kitabı (1913)
Fatih Kürsüsünde Kitabı(1914)
Hatıralar Kitabı (1917)
Asım Kitabı (1924)
Gölgeler Kitabı(1933)
Safahat Kitabı (1943)

8 kitabı bulunmaktadır.

Mehmet Akif Ersoy’un Şiirleri

Mehmet Akiy Ersoy Çanakkale Şehitlerine Şiiri

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- “bu: bir Avrupalı!”
Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre. 581
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlâhî o metîn istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi.
Âsım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

***

Mehmet Akif Ersoy Zulmü Alkışlayamam Şiiri

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! …
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…
İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?

***

Mehmet Akif Ersoy Bir Gece Şiiri

Ondört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî’î:
Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, ma’mure-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin
Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi.

Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma’sum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, Şer’-i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem’iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o ma’sûma bütün bir beşeriyyet…
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.